22 Eylül 2011 Perşembe

Kırmızı-I


‘’Kendimizi kandırmayalım’’ dedi bir sabah, sessizce dışarı baktığı ve çok sevdiği o kırmızı sandalyenin üzerinde otururken. ‘’Bunu yapmamalıyız artık. Bu aşk biteli çok  oldu, bizim de bitişimizi beklememeliyiz.’’
Oturduğum yerden kalkıp mutfağa gittim.Kendime bir içki alıp tekrar geri döndüğümde, o hala aynı sandalyede, aynı ifadeyle aynı şeyleri düşünüyordu.
-‘’Bizde aşk var mıydı?’’ dedim
-Elbette vardı.
-Peki ben neden fark etmedim?
-O senin içindeydi ama sen onun hep dışındaydın..
Sustum.bir an için beni gerçekten köşeye sıkıştırmıştı.Vazgeçtim sormaktan.Bir yudumda içkimi bitirip hızla yerimden kalktım.Kapının yanındaki portmantodan asılı paltomu alıp, kapıyı o bomboş yaşamın suratına çarptım.
Apartmanın merdivenlerini inerken içimdeki boşluğun ne kadar derin olduğunu düşündüm..Çok derindi! Bir an merdivenlerin bitmeyeceğini hissettim.Ben dışarı çıkmak istiyordum ama o beni daha çok içine çekiyor gibiydi.Koşmaya başladım sonunda.Ve nihayet gökyüzünü görebilmiştim.O evden ve o boş yaşantıdan sıyrılabilmiş, kendimle baş başa kalabilmiştim.
Gün boyunca , hava kararana dek yürüdüm.Böyle zamanlarda İstiklal’de yürümeyi severdim.Ama aynı zamanda nefret de ederdim..
Yürümek ve düşünmekten yorgun düşünce her zaman gittiğim o barda buldum kendimi.Bir içki aldım ve bu sabahtan beri içtiğim kaçıncısıydı hatırlamıyordum.Nerde ve kim olduğumu unutana dek içtim.
Birkaç saat sonra bardan ayrıldım.Arka sokaklardan birinde sızıp kalmışım.Uyandığımda epey zaman geçmişti.Kalktım ve eve doğru yürümeye başladım.Sokakları bir bir geçtikçe, içimde bir adım daha büyüyordu yalnızlığım.Güneş doğmak üzereydi, ben de eve epey yaklaşmıştım.
Düşündüğüm milyonlarca şey mahalleye girdiğimde gördüğüm kalabalıkla birden dağıldı.Benim evimin önünde kocaman, meraklı bir kalabalık duruyordu.Ve giderek de büyüyordu üstelik.
Hızlandım..İçimdeki merak ve endişe beni buna itmişti, nefesimde adımlarımla beraber hızlandı.Kalabalığa yaklaştıkça sesler netleşiyor ve beynimde korkunç bir resim oluşuyordu.
Kalabalığı yarıp apartmandan içeri girdim ve merdivenlere doğru koştum.En üst kattaki daireme çıktığımda kapıda, ağlayan yaşlı bir kadın ve polisler duruyordu.Yaşlı kadını tanımıyordum.Dostluklara değer veren bir insan değildim ve benim için ilişkiler sadece sevişmek için bir araçtı..
Hemen içeri girdim..Leyla, sevdiği kırmızı sandalyesinde oturuyordu hala.Kafasında bir delik ve yanına düşen elinde tabancasıyla.Masada bir paket sigara, boş bir kadeh ve kırmızı kalemle yazılmış bir de not vardı.



Sonrasında tüm renkler bulandı...


Leyla’nın notu,

‘’Yalnız bir adamdın sen, tıpkı benim olduğum kadar.Bunu paylaşalım istedik, biliyorsun sana geldiğim günkü kadar yalnızdık aslında.Ve biz sersem aşıklardık, hani aşkı hiç beceremeyenlerden.Artık bitirelim demiştim.Bunu yapmaya cesaretin olmadığını bildiğim için ben yapıyorum.Senin devam etmen için.Benim bitişim senin devam edişin olsun.Hoşçakal sevgili..’’



Ekim ‘03

1 yorum: