29 Eylül 2010 Çarşamba

...


Elimden düşürmedim isminin geçtiği kitapları.Soluksuzluğumla bir adım ötende.Ergenliğe yeni düşmüş bir  çocuk gibi. Sersemletilmiş bir durumdayım.Senin yağmurunda, şimdiye değin duymadığın şarkılarla.Romantizm makamında..

eskimeyen eski ...


Susamış  gökyüzü kadar karanlık bir gecenin tam orta noktasında
Yüzünün her bir kıvrımına tapınarak sevdim seni.
İlk değildin...
...Ama keşke olabilsen!
O izmaritler ki, şahidi sana açlığımın
Ve kendi yalnız dünyamda büyütüp askere yolladığım
Bir oğul gibi arkasından ağlama ihtiyaçlarımın
Bir başka gecede yeniden sevdim seni çırılçıplak
Gözlerine zemheriler düşerken,
İçimin mülteci kampları yağmalandı günlerce.
Seni istedim...
...Tanrı ‘Olmaz!’ dedi.
Koyu saçlarının tonunda kendimi ölesi kaybettim
Hani bir buklesinde koskoca bir şehri yokeden tayfunlar varmışçasına.
Teninin kokusuna ilahiyat katılmış sevgilim senin
Yağmurlar kadar ıslak bir aşkın çevresinden dönüp
Kendi garip evrenimizde tanrıdan gizli görüşelim
Mahalle aralarında lastik indiren afacan çocuklar gibi.
Seni bir Aralık akşamı umutsuzca sevdim sevgilim..
Sesine muhtaç, sevişmene aç , eline uzanmaya çalışan
Korkak bir serseriden başka bir şey değilim!
Ama yine de sev beni...
...Yine de kabullen!
Çünkü kendimin olmadığım kadar seninim.


Lafı uzatıp, dolandırıp günlerce şarkılar söylemeliyim sana sevgilim
Adının geçtiği her şiiri ezberime alıp sana getirmeliyim
Seni çizmeliyim her bir duvarına sokaklarımın
İklimler, insanlar biriktirmeliyim kendi kalabalığımız için
İçine büsbüyük mutluluklar serpiştirmeliyim umut tarlalarımız için
Seni her zaman seveceğime yemin içerim.
Ama sen...
...Sen de sev beni!

Siyah kederdir. Sarı hüzün.
Cümle başlar ve bitsin die kafiyeyle, sorumlu olur güzel yüzün.


aralık '09